23 Kasım 2006

Güneydoğu ve Askerlerimiz...

Hakan Evrensel emekli bir subaydır. Güneydoğu Anadolu'da terörle mücadele etmiştir. Evrensel daha sonra istifa ederek, Güneydoğu Öyküleri–1,2,3 adli üç kitap yayınlamıştır. Bu kitapta subay, doktor, hakim, savcı, er Güneydoğu Anadolu'da emperyalizmin işbirlikçisi PKK'ya karşı mücadele edenlerin mücadele anıları anlatılır. Üç kitap da defalarca basılmıştır.
Simdi üç cilt bir arada "Güneydoğu Öyküleri" adi ile yayınlandı. Oğullarının yiğitliğini anlamak isteyen bir milletin okuması gereken bir kitaptır Evrensel'in kitabi. Bütün kitapçılarda bulmak mümkün. Size bu kitaptan bir hakimin anılarını aktarmak istiyorum.

Güneydoğu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim, ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini söyle anlatır:

Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu. Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22.10, 500 terörist. Karakol o gün basılmadı. Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı.

Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi telsizle sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; diş emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.

Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu:

"Yaralılarım var, Yaralılarımı alın."Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi.

"Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak." İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı.

"Suat 3, irtibatı kesme. Sakin olun!" Cevapta bir değişiklik olmadı:

"Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!" Ve tam bir buçuk saat, beser dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü :

"Yaralılarımı alın"

"Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düsen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttırıyorlardı. Kimsenin değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı. Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik:

"Hemen gelip Yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım." Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen Ayni sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama ise yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden,telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı:

"Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk.Ve konuştu :

"Devrem, bölük komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden,
"İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 artik tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü:

"Ne olur Yaralılarımı alın. Ben de yaralıyım." O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık.Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı.Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum."Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi.Sabaha kadar hiç konuşmadı. Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artik onun şehit olduğuna ben de inanmıştım.

Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, cevap ver!"çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve 10–15 saniye sonra hayatim boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu.

Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı’nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marş’ıydı.

Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama Marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim. Bir daha onun sesini hiç duymadım.

Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı’nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum...

Hakimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile İstiklal Marşı söyleyen adamdır.

Okuyun ve bu vatan için kanlarını akıtan kahramanlarımızla övünün, gururlanın...

(alıntı)

Buna ek olarak Kan Uykusu belgeselini de izlemenizi şiddetle tavsiye ederim...
"Yaşamayan bilmez" derler ya...

19 Kasım 2006

Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi

Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 8’nci Zirvesi bugün Antalya’da başlıyor. Zirveye Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan, devlet başkanları düzeyinde katılırken, Türkmenistan devlet başkanı Niyazov ve Özbekistan devlet başkanı Kerimov zirveye gelmiyor.

Türkçe konuşan devletler zirvesi belirli bir gündem ile toplanmıyor, ancak 8. zirvede öncelikli olarak ele alınacak iki temel konu bulunuyor. Bunlardan birincisi Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya Türk Devletleri arasındaki bağları derinleştirmek ve karşılıklı işbirliğini artırmak. Bu açıdan ise, öncelikli olarak hedef alınan iki alan ise enerji ve ulaşım. Uzmanlar, özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’ın enerji açısından oldukça zengin ülkeler olduğu ve Türkiye’nin de bu Hazar Havzası enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştırmada temel bir köprü görevi gördüğü gözönüne alındığında, Türk devletleri arasında enerji açısından oluşturulabilecek ortak politikaların sözkonusu devletlerin uluslararası platformlarda ve dünya jeopolitikinde etkinliğini hayli artırabileceğine işaret ediyorlar.

Ulaşım alanında ise zirveden beklenen, İstanbul-Almati tren ve genel ulaşım ağına Bişkek’in dahil edilmesi ve Baku-Tiflis-Ahıskalı-Kars demiryolu inşasına desteğin artırılması kararlarının İpek Yolu’nun gerçek anlamda yeniden canlandırılması ve Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin küresel sistem ve ekonomiye entegrasyonu açısından etkileri olması bekleniyor. Ulaşım ağının genişletilmesi ile ticari bağlar da daha da artmış olacak.

Zirvede üzerinde durulması beklenilen ikinci konu ise Başbakan Erdoğan’ın yine Antalya’da geçen Eylül ayında yapılan bir Türk devletleri ve toplulukları kurultayında ortaya attığı ve çok daha ciddi siyasi ve jeopolitik sonuçları olabilecek bir “Türk Devletleri Topluluğu”nun kurulması önerisi. İngiliz Milletler Topluluğu ya da orijinal adıyla Commonwealth’e benzer biçimde bir Türk Commonwealth’i kurulmasına diğer Türk devletlerinden ne derece destek geleceği ise tartışmalı. Sovyetlerden kurtulmuş Türk devletlerinin ne derece bir başka ağabey isteyecekleri şüpheli iken, Türk yetkilileri de zaten Ankara’nın böyle bir role soyunmadığının altını çiziyorlar.

Ayrıca işbirliğini engelleyen başka faktörlerde var ve Üzbekistan’ın katılmaması ve Türkmenistan’ın alt düzeyde temsili bu duruma örnek olarak gösteriliyor. Ancak konuştuğumuz Türk ve Kırgız yetkililer zirve toplantılarının hiçbir devletin kişisel isteklerine rehin tutulmadan devam ettirileceğine işaret ederken, bu durum iki vitesli bir zirve ya da Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerin işbirliğini daha da ilerleterek kor bir grup olarak daha hızlı hareket etmeleri anlamına gelecek.

Bu arada zirve sonunda, katılan ülkelerin uluslararası platformlarda birbirlerini destekleme ve Türkiye, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2009’dan itibaren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için birbirlerine sırayla destek vermeleri kararı almaları da bekleniliyor

İlk olarak 1992 yılında Türkiye’nin girişimiyle başlatılan Türkçe konuşan devletler zirvesi son beş yıldır yapılmıyordu.

15 Kasım 2006

15 Kasım... 1918-2006

Artık öğrendim ki sevmek kaybettikten sonra başlar...
Sevdiğin yanındayken sevdiğini doğrudürüst anlamazsın bile...
O hep yanında olacak, herşey aynı düzende devam edecek sanırsın,
Ama sadece sanırsın işte...

Sevmek o yokken başlar
Acı çekersini, görmek istersin
Ama göremeyeceğini bilirsin
Elinde değildir artık sadece kalbindedir
Kalbinin derinliklerinden seslenir sana...

Öyle an olur ki, nefesin sana yabancı kalır ama o, sana o kadar yakındır...
An gelir gülümserken ağlamaya başlarsın... Nerede o iye ağlamaya başlarsın...
Hiç ummadığın anda, bir köşeden gülümser sana...
Onunla yapılmış en küçük şeyler bile önem kazanır o gittikten sonra...

Sevgi kaybetsen de unutmamaktadır...

Sevgili, kadın-erkek sevgisi ötesinde, "sevgiyi paylaştığın kişi" değil midir ki?

Babaanneciğim, hayatımın kadını, Yaşamadığın ilk doğumgünün kutlu olsun!!!

Seni sensiz yaşamak ne zor bilir misin.......


 Posted by Picasa

Ampül fıkrası :))))

Koptum yaa!!! Muhakkak okuyun ve de bu hatanın bir kere daha yapılmaması için yardımcı olun. Bunu herkese göndertinn:)))


Olayın kahramanları, iki üniversite öğrencisi. Koyu muhabbetin düğümlendiği durumlardan birinde, bu iki kafadar bir iddiaya girer.
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asili olan ampulü ağzına tamamen
sığdırabileceğini iddia eder.
Evet, yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü... Ve sığdırır da.
Ancak bir sorun vardır. Ampulü ağzından geri çıkaramamaktadır. Arkadaşı hayret eder bu nasıl is diye, o da evdeki başka bir ampulü ağzına sokar ve tabii ki o da çıkaramaz.

Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Ağızlarında ampul olduğu halde bir
taksiye atlarlar. Konuşma zorluğu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatırlar. Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da "nasıl olur abi ya, uğraşsanız çıkar, bir asilin suna, şaka mı yapıyonuz ?" diye söylenmektedir.

Neyse akşamın bir yarısında acile gelirler. Taksici ayrılır. Doktorlar çocukları beklemeleri için bir odaya alır.

Veeee, aradan 15 dakika geçmeden taksici kapıda görünür; tabii ağzında bir ampulle. Amcam çocuklara
inanmamış, açık olan bir marketten ampul almış ve denemiştir !!

Simdi anladınız mı Ampul Partisi'nin Türkiye’de nasıl iktidara geldini?






Bu da Mısır Medeniyetinin neden sona erdiğinin ispatı o halde :))))


Güncel konu- ÇOCUK TACİZİ

Cinsel Taciz: Ahlaksızca, ulu orta veya gizlice söz ve davranışlarla karşı cinse eziyet etme, tedirginlik ve sıkıntı verme. (TDK Güncel Sözlük)

Bu günlerde her yerde bu lafı duyuyoruz... Herşeye taciz kötü ama bu çocuklara yapılınca daha da kötü... Hayatlarının baharında daha çocuk bil olmayan sübyanlara yapılan olayları kimse ama hiç kimse affedemez!!!


Bu günlerde MSN'de herkeste cocuk pornolarını ve bebeklere tecavuz olaylarını protesto etmek ıcın bebek işareti görüyorunuzdur. Bunu yapmak çok basit, adınızı yazdığınız satıra sadece (X) yapın!! İşte kız çocuğu orada!!


Bundan başka, farkındasınızdır, internette cocuk pornosu üzerinden kar saglayan ve çocukları istismar eden kisiler ve siteler var. Bu sitelerin kapatilabilmesi icin toplumsal tepkiyi belirtmek uzere, 31 Aralik 2006 tarihine kadar 1 milyonsanal mum yakilmasi hedefleniyor. İşin güzeli, şimdiden 1 milyondan fazla mum yakılmış... Ama devam edelim... Tüm karanlıklar aydınlanana, çocuk istismarı bitene dek... http://www.lightamillioncandles.com




Bu olaylar maalesef ki yeni değil, Sezen Aksu'nun "Ünzile" şarkısının sözleride bu çarpıklığa (ve de törelere)parmak basmıyor mus sizce de???


Şarkıcı: Sezen Aksu
Albüm: Git
Şarkı bilgisi: Söz: Aysel Gürel Müzik: Onno Tunç



Ünzile

Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe unufak
Ve gelir de görücü
İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi

Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem kadın hem de çocuk
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile

Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı
Hiçbirşey sormuyor

Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda
Dünyanın bittiğine

Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini
Yükleyip de beline

Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem kadın hem de çocuk
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile




11 Kasım 2006

Eski Sevgiliye...

Zamanında,
Unut sevme beni
Bu aşkın sonu
Ne yazık ki hicran
Gözyaşı dolu

Nasıl olsa sonu gelmeyecek mi
Her güzel şey gibi bitmeyecek mi
Bırakıp da beni gitmeyecek mi

diyerek üzdüğüm eski sevgili, zaman içinde öğrenim ve farkettim ki şarkımız aslında

Kimler geldi hayatımdan kimler geçti
Hiçbirisi hasretini gidermedi
En güzeli senin kadar sevilmedi
Kimler geldi kimler geçti

imiş... dedim ya zamanla anlıyormuş insan...

Üzgünüm olanlar için,
üzgünüm bitenler için,
çok üzgünüm... yalnız değilim...

Images for your blog Images for your blogImages for your blogImages for your blog

Gerçekten "imkansız" mı herşey hayatta???


10 Kasım 2006

Halkı İse Ona Atatürk Dedi

Halkı İse Ona Atatürk Dedi


Önünde saygıyla eğiliyorum ATAM,
Huzur içinde uyu...

Atatürk Ölmedi

Atatürk ölmedi
Yüreğimde yaşıyor
Uygarlık savaşında
Bayrağı o taşıyor
Her gücü o aşıyor

Türklüğe güç veren devrimler senin
Yurduma çizdiğin aydın yol senin
Gençlik senin, sen gençliğinsin
Ölmedin ölemezsin

06 Kasım 2006

ECEVİT (bu defa gerçekten) ÖLDÜ

18 Mayıs'ta geçirdiği beyin kanamasının ardından hastanaye kaldırılan eski Başbakan Bülent Ecevit yaşama veda etti



Huzur içinde uyu Karaoğlan... Beyaz Güvercinler refakatçın olsun...




YARIN

birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli

Bülent Ecevit

This page is powered by Blogger. Isn't yours?


adopt your own virtual pet!