31 Mayıs 2006

Kulak Kaşınıtsı

Bu yazıyı Ayşe Arman'ın köşesinde okudum, ertesi gün bloguma koymayı düşünürkken, Esruss benden önce davranıp bloguna koymuş :) Olsuun bu bende de olmasına engel değil ki... (değil mi??) İki blogu takip edenler: Üzgünüm, tekrar olacak fakat yazı çok güzel :))

Evren Yiğit (Denizkızı) yazmış bunu, bize de paylaşmak ve hatta katılmak düşer :)


Kulağımın içi kaşınıyor.

Felaket.

Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri.

Sonra artıyor.

Kaşımak da bir zor ki kulağın içini.

Bir türlü geçmiyor.

"Ne yapsam acaba?" diyorum.

Günler geçtikçe daha da artıyor.

Doktora gitmeye karar veriyorum. Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye. "N’oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım. "Kaşınıyor kulağım" diyorum. "Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!" Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "Çok iyi doktordur" diyor. "Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."

Gidiyorum doktora.

Gözlüklü, şirin bir amca.

Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.

Şaşırıyorum önce. "İçinde kaşıntı var" diyorum. "Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?"

"Yok" diyor, "Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum." "Nedir?" diyorum doktora.

"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.

"Nasıl yani?" diyorum.

"Kimin sözleri?"

"Bakacağız" diyor.

Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor.

"Yan durun. Kıpırdamayın" diyor bana. Biraz irkiliyorum.

"Eski sözler" diyorum, "Ha?" Cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense.

"Bir erkek sesi bu" diyor. Sanki bir uğultu duyuyorum.

Cımbızı çıkarıyor kulağımdan. "Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.

Yalana bakıyorum.

Küçücük bir şey gibi gözüküyor.

"Vay be! Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş? Hangi yalan peki?" diyorum.

"Durun, bekleyin" diyor doktor. "Dikkatli olmamız lazım. Tekrar kulağınıza kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. Sonra serbest bırakırız."

Yalanı tüpün içine koyuyor.

Kapağını da kapıyor tüpün.

Serbest kalıyor yalan.

"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.

"Yalanmış ha?" diyorum.

Kulağım bile anlamış, kalbim hala anlamıyor...

26 Mayıs 2006

Deniz Seki - Üzgünüm Aşkım

Bu şarkıyı çok sevdim, vaziyet-i ruhiyeme de çok uyuyor...
Müziği de çok hoş... Eski tangolar gibi :)

Geri dönmek için bazen çok geç olabilir, varın elinizdekinin kıymetini zamanında bilin...

Aşık olunsa bile sevgi nasıl bitebilirmiş gazet güzel belirtiyor...
Düşmanlar başına...
Bir de kalpleri kıranların başına İnşallah!!!!



Deniz Seki - Üzgünüm Aşkım

Bugün içimde bir hüzün var
Sana inanmasam olmaz
İnansam bir türlü
Göze alamadığımız
Bazı durumlar
Olabilir
Ancak çözümü bin türlü

Git gitmek istersen
Bir gün pişman olup da geri dönmek istersen
Bil ki sana aşık bu kadın burda değil artık
Üzgünüm aşkım

Bitti demekle
Söz vermekle
Sana veda etsem olmaz etmesem bir türlü
Çok üzüldüğüm, bu hikaye
Bitti şu an kapandı, kapandı ilk perde

Git gitmek istersen
Bir gün pişman olup da geri dönmek istersen
Bil ki sana aşık bu kadın burda değil artık
Üzgünüm aşkım

(T.C)

*Danıştaya yapılan, Laik Türkiye cumhuriyet ine yapılan saldırıyı, Türbanı ve dinci yönetimi protesto etmek için, Atatürkçü gençlik olarak burda olduğumuzu kanıtlamak için nicklerimizin başına [ TC ] koyuyoruz Lütfen bu mesajı iletbildiğiniz kadar kişiye iletin.*

*Özellikle de MSN vb. yerlerde kullanalım :)*



Bir kaç yerden bu yazıya tepkiler geldi, onlar için yorumum :

Şahsen ise türbanı ideoloji olarak kullananlara karşıyım ama başını örtenlere saygılıyım... Aradaki farkı açıklamama gerek yok sanırsam...
Saldırının "şimdilik görünen" nedeni bir "dallamanın" (kusura bakmayın kibar olamayacağım) "Allahın askeriyim" diyerek türban konusunun görüşüldüğü salona baskını ve sonucu...

Ha yazılanda dediği gibi olay sadece türban da değil, başımızda çöreklenen iktidarı da protesto...

Üzerinize alındığınız için üzgünüm, Atam "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir...

Siz yoksa olanlardan rahatsız değil misiniz???

24 Mayıs 2006

Kendimi sobeledim...





Kendimi sevgili Biyonikkedi tarafından sobelenmiş addediyorum... Ve yazacağım hiç bir şey Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinden daha güzel olamayacağı için onu ekliyorum...

Ne mutlu TÜRKÜM diyene...



Ey Türk Gençliği !

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel,senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Birgün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm vedaha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap vebîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


+ bir de resim... Atatürk'ümü dinsiz göstermeye çalışanlara saygılarımla(!)


22 Mayıs 2006

Hep Böyle Kal....

herkes birşeyler aldı götürdü benden
kimi umutlarımı
kimi inançlarımı
kimi en güzel duygularımı

sen başkalarına benzeme sakın
hep böyle kal hep böyle kal
hep bana yakın


herkes bir şeyler aldı götürdü benden
kimi bugünlerimi kimi yarınlarımı
kimi en güzel duygularımı

sen başkalarına benzeme sakın
hep böyle kal hep böyle kal
layout for myspace
hep bana yakın

19 Mayıs 2006

Sobelendiimmm

Canım arkadaşım, dostum, bi denem, dana budum Yumurcakım kendi sitesi http://www.gundebir.net de sobelemiş beni :))

hadi gidelim hep birlikte 80lere.Var misiniz herkes hatirladiklarini yazsin, ne dersiniz. 80ler diyince aklina gelen mesela:
- sarkisini
- kiyafetini
- filmini
- ilk aklina geleni
- bir okul anisini- bir aile anisini (ay burası babamveoglum filminden gibi oldu)
-gezentisini:) (diskolari mesela veya yazliklari:)
- bir de toplum icinden hatirladigi ve simdi farkli olan bir davranisi- trafikten veya toplutasimdan mesela.


Özetle '80 ler.... çocukluk ve ilk gençlik çağlarım :)
1979 da ilkolula başladım :))) '85 den- 93e dek kolej... gördüğünüz gibi uzuun sürdü okul hayatı :)) Üstüne de 4 sene üniversite etti mi 1997...
Neyse ben dönüyorum 80'lere...

Şarkı deyince aklıma nedense ilk Stayin Alive geldi... o zamanın şarkıcıları kimlerde acaba... Ajda ve Sezen ilk aklıma gelenler... Yanılmıyorsam Ajda ve Zeki Müren Alo reklamına çıkarlardı "bir müjde veriyorum size Alo diyorum"...
Gece boyunca düşündüm... Kimler gelmedi ki aklıma... Şu isimler birşeyler çağrıştırıyor mu??
-Black ve Wonderfull Life
-Sting ve An English man in NY
-George Michael
-Tracy Chapman
-Elton John
-Richard Marx
-Pet Shop Boys
-R.E.M ve Loosing my religion

Türkçe müziğe gelince... Neco... Erol Evgin... Sezen... Ajda... sonrasında Yeni Türkü....

Kıyafetleri çok hatırlamıyorum... ama '80 ler modası deyince bol paça pantolon ve rengarenk kıyafetleri çağrıştırıyor bana... Örgülü mini etekler hatırlıyorum, sonrasında pliseli tam daire etekler... döndüğümüzde balerin gibi açılırdı :)) Anneme de soruyorum bir yandan , eski kıyafetlerimizi anıyoruz :))
Ha bir de kocaman güneş gözlükleri vardııı :)) sanırım pazen çok kullanılırdı :)) biz tabii okul formalarına mahkumduk o dönemlerde... Ama okulda da devrim olmuştu, düz gri etekten pileli yeşil ekoselere terfi etmiştik :))

Film mi dediniz... Yoksa sizin için Şampiyon o zamanların en önemli filmi değil miydii??? Gerçi baktım 1979 yapımıymış ama bizim tanışmamız '80 ler... Kemal Sunallı filmlere de moda idi başlarında... Köşk sineması vardı, ayaktaydı o zamanlar...
'80 lerin ilerilerinde Grease, Dirty Dancing, Top Gun, Coctail!!!! Unutulur mu?????
Ve tabii ki ebedi aşkım Tom :)))

Ilk aklina geleni bölümü için sartır aralarına o kadar çok şey doldurdum ki aslında, ben okuyunca sayfalar dolusu şey geliyor burada... Siz okuyunca 1-2 paragraf sanırım :))
Sadede gelerek bir kaç nacizane anımı anlatayım :)
Aslında 1980 olaylar olmalı herhalde ilk aklıma gelen.. ama onu da pek anlamadım ki...

3. sınıfta İsviçre'ye gitmiştik ailecek, 1 sene orada yaşamaya, ama o da '82 civarı olmalı, sanırım "Anarşik Dönem" ile anım yok...

Anılarr.. Anılarr... şimdi gözümde canlandılarr..... Dedim ya çocukluk ve ilk gençliğime denk gelen yıllardır... O zamanlar hayata ilk "gerçek" adım attığımız dönemler...

Protest takılırdık... Işılay ve Zeynep ile konserlere giderdik... Özellikle de Yeni Türkü... Asi gençlik idik :)))) Canım arkadaşlarım, evlendiler barklandılar artık, çook uzun zaman oldu görüşmedik de... Arkadaş dedim, burada ilkokuldaki "best" im Damla'mı unutmamalıyım... İlkokul 3 den sonra yollarımız ayrıldı ama kalplerimiz ayrılmadı... Zaman zaman görüşüyoruz, rastlaşıyoruz onunla hala... Uff canım benim... 25 yıl olmuş, dile kolay....

Göztepe'deki evde, yani aslında anılarımın başkentinde, oturuyorduk o zamanlar... Bir kurban bayramı öncesinde koç alınmıştı eve, o kadar benimsemişdik ki isim bile koyduk : Abdullah (Apo). O da bizi o kadar benimsedi ki evin içine falan girerdi... Bir gün hapşurdu, hepimiz "çok yaşaaa" dedik, o da bayramı ve sonraki bir kaç bayramı daha bizimle kutladı :)) Yıllar sonra biz oradan taşındık, o da çiftliğe gitti, hatta bir kaç kere yünleri kırpıldı diye hatırlıyorum ve o yünler hala br yastığın içinde kullanılmakta...

Başka bir anı, kolejdeyim o zamanlar... Öyle şimdiki gibi portatif radyolar vs daha pek yok ama annanemin İsviçre'den gelme pilli bir teybi vardı, 1/2 A4 boyunda. Ahh ne müzikler dinler, neler çekerdim ben onunla yaaa... Neyse sene sonuna doğru onu okula götürmüştüm, arada kaset değiştire değiştire sokaklarda yürürdük, Black ve Sting döneleriydi işte o zamanlar :))) Okulun gözde tipleri de peşimizden bakardı müzik sayesinde, nerden geliyor bu sesler diye :))))

Sanırım "gezenti" bölümüne "kendi başımıza" sinemaya gitmek ile başlamalıyım... Arkadaşlarımla özgür irademizle gittiğim ilk film "Dirty Dancing" idi diye hatırlıyorum... Zeynom ile gitmiştik ona Karşıyaka'daki Deniz sinemasına... Ne işim varsa orda ;)

O zamanlar tatillerde Eski Foça'da idik... Sonrasında "daha büyüyünce" Çeşme ile tanıştık... Foça'da Kokolos diye bir bar vardı... Adamlar her türlü müzik çalarlardı :) Aklıma ilk gelen "ay lav yu ay lav yuuu du yu lav mi yes ay duu" diye başlayıp devam eden sanırım Ümit Besen'in bir şarkısı gelir :)))
Çeşme de ise, hala unutamadığım mekan 9,5 Kale dir... Aaa sanırım Çeşme Festivalinin yıldızının parladığı dönemler de 80 sonları 90 başları... onunla da anılarım doluu :)) tamam tamam kalsın sustumm :))))))

Toplumsal taşıtsal vs değişiklik ise kesinlikle TROLEYBÜS!!! Ne güzel troleybüslerimiz vardı tıngır mıngır giderdik... O zamanlar böyle deli gibi trafik de yoktu :))) Bu arada o zamanlar Konak daha bir önemliydi. Tüm otobüslerin buluşma merkeziydi (son durak Konak) :)) Urla otobüs ve dolmuşları bile oradan kalkardı, şimdi onları Üçkuyular a taşıdılar...

Haa dilsel bir farkımız daha vardı, o zamanlarda “â” harfimiz vardı, inceltme işaretimiz vardı… Keşke gene olsa… Yazarken zorlukları vardı gerçi ama, okurken ne okuduğumuzu anlardık en azından...

Uff amma derin konu imiş, amma çok şey yaşamışız şu '80 lerde... Bu konuyu çıkartana ve tabii ki Yumurcak'ıma beni sobelediği için çok teşekkürler (sobe dedim de, biz eskiden sokaklarda oyun da oynayabilmişlerdenizzzz) :))) vee sıradaaaa..... Modisimmm

14 Mayıs 2006

Anneler Günü



Anneler Günü kendini 1600'lü yıllarda İngilizler'in "Mothering Sunday" (Anneler Pazarı) kutlamalarında gösterdi. Hıristiyanlığın Avrupa'ya yayılmasından sonra "Anneler Pazarı" kutlamaları ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi" ni onurlandırmak amacıyla düzenlenmeye başlandı, doğurganlık ve inanç yine bir araya geldi.İçinde bulundukları dönemde zor koşullar altında yaşayan ve çoğu zaman çalıştıkları yerlerde barınan İngilizler bu özel günde izinli sayılırlar ve tüm günlerini evlerinde anneleri ile geçirirlerdi. Hatta biraz da hıristiyan aleminin yortu geleneğinin etkisiyle olsa gerek "mothering cake" adını verdikleri bir tür pasta götürme adeti yerleşmişti.Hıristiyanlığın Avrupa'da yaygınlaşmasından sonra bu kutlama, onlara hayat veren ve kötülüklerden koruyan ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi" ni onurlandırmak amacıyla değişti. Zamanla kilise festivali Anneler pazarı kutlamaları ile birleşerek, beraber kutlanmaya başlandı.

Anneler Günü resmi olarak ise ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde 1872 yılında kutlandı. Şair Julia Ward Howe bundan böyle her Paskalya Yortusu'nun dördüncü Pazarı'na denk gelen tarihin kendi şehrinde Anneler Günü olarak kutlanacağını ilan etti.Philedelphia'da yaşayan Ana Jarvis adındaki genç kız, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci Pazar'ının tüm eyalette "Anneler Günü" olarak kutlanmasını istedi. Politikacılara, bakanlara ve iş adamlarına kendisine yardımcı olmaları için mektup yazdı.Jarvis'in gösterdiği gayret 1911 yılında semeresini verdi ve her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar gününün Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm eyaletlerinde "Anneler Günü" kutlanması hükümet kararıyla kesinleşti.

Böylece Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının binlerce yıl önce başlattığı gelenek 20. yüzyılın başından itibaren dünya çapında kabul görmüş oldu.Ülkemizde ise 1955 yılından beri mayıs ayının ikinci pazar gününde anneler günü kutlanıyor.Türkiye, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Avustralya ve Belçika'da da aynı tarih kabul edilmesine rağmen İngiltere'de ve diğer birçok ülkede Anneler Günü ulusça belirlenen değişik tarihlerde kutlanmaktadır.

10 Mayıs 2006

Meşhur Mektup

Söyleyiverin, neresi yalan??
Acaba dava açanlara karşı bizim de dava açma hakkımız var mı??
Altına adını açık açık yazmış, saklama gizleme gereği duymadan...

Bir şey daha, asıl bunu defterden yırtarak almak dava gerektirmez mi? Biri sizin günlüğünüze, anı defterinize vs. birşey yazsa ve ondan sonraki imha ederek alsa, bu yazanın mı alanın mı suçu olur? Onlardan gayrı bu size de yapılmış saygısızlık olmaz mı?

Son bir soru: Yarası olan gocunur du değil mi?



"17 ekim 2005-Selanik. 19 Mayıs 1881 pazar günü Selanik’te o zamanki ismiyle Koca Kasımpaşa Islahhane caddesi üzerinde evde Tanrının bir hediyesi olarak mübarek vücudun dünyaya bir güneş gibi arz-ı endam ettiğinde, yeryüzü Nurlara gark oldu (boğuldu), yeniden hayat buldu, insanlar ısınıp kendilerine geldiler. Ben de bugün 5. defa buraya huzurunuza gelme mutluluğunu tattım.

Aynı güneş 38 yıl sonra yine bir 19 Mayıs 1919 pazartesi günü Samsun’da doğup ışınlarını bütün Türkiye’ye yaydı. Atam, o mübarek varlık, Tanrı tarafından gönderilmiş olan sendin.

Dört yıl gibi kısa bir zamanda yedi düvel düşmanları mağlup ederek muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine çıkardığın Türkiye’nin ve Türk milletinin üzerine, (Tanrının zatı alinizi (yüce kişiliğinizi) yanına aldıktan 64 yıl sonra), milletin dini duygularını yıllarca sömüre sömüre bir AKP çöreklendi.

İslamiyeti bir kalkan gibi kullanan bu insanlar hakikatte kafir. Hazreti Muhammet sakalı şerifini yerinden kaldırdılar, Atatürk havalimanına getirip Dubaili Arap’ın gözüne girmek için sattıkları İstanbul’un en güzel yerlerinden vazgeçmesin diye Muhammet’i bile oyuncak yaptılar. Bunların din anlayışı bu. Hepsi kafir.

Zamanınızda Osmanlı’ya ait dış borçları ödediniz. R. Tayyip hükümeti nesiller boyunca altından kalkamayacak şekilde borç altına girmekle kalmadı. Mağlup ettiğiniz devlet ve hükümet başkanları (sizin) ayağınıza gelip saygılarını bildirirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Avrupa ve Amerika’nın uşaklığını yapıyor.

Türkiye’nin maliyesi IMF ve Dünya Bankasının elinde. Dış siyaseti Amerika, iç siyaseti de Brüksel’den (AB’den) idare edilmeye kadar düştü.

Tayyip kendisi uşak olduğundan, Türk milletini de uşak yapmak istiyor ama muvaffak olamayacak.

Uşaklığını yaptığı Amerika’da ev de satın aldı. Her yaptığı gayrimeşru iş gibi, güya oğlu almış!

R. Tayyip Erdoğan hükümeti, başta kendisi olmak üzere bakanları, AKP milletvekilleri, hayatları boyunca Atatürk ilke ve devrimlerini ve Cumhuriyet idaresini ortadan kaldırıp Hilafet devleti kurma çabasındalar.

Ayrıca amaçları, en çok korktukları Türk ordusunu zayıflatıp iş göremez hale getirmektir.

Ruhlarında uşaklık ve kölelik taşıyan bu güruh (topluluk) emellerinde muvaffak olamayacakları gibi, aslında hükümet üyeleri hırsız, sahtekar, kafir, görevi kötüye kullanan, Uzakdoğu’da otel köşelerinde, Avrupa’da kimsenin haberi olmadan memleketi satıp doymayan aç gözleri yalnızca hırsla küplerini doldurup memleketi satan Vatan Hainleri olduğundan, maksatları kursaklarında kalıp, tüyü bitmedik yetimlerin haklarını yiye yiye sürünüp, bir gün defolup gidecekleri yakındır.

Şahadetini (tanıklığını) her zaman olduğu gibi Türk milletinin 'zekidir, çalışkandır' buyurduğunuz insanlarından esirgeme Atam.
M. Fethi Dördüncü."

09 Mayıs 2006

Phoenix'in Elleri

Çook eskilerden bir arkadaşım ( Beat'im Skaaram ) Kerem, yeni bir şiir kitabı yazmış...
(ben daha okumadım, burada yayınlamam karşılığı, imzalı olarak yollayacağına söz verdi )

E haliyle deyazmak boynumuzun borcu :)
Canım, tebrikler ve iyi şanslar :)


EDEBİYAT DÜNYASINDA YENİ BİR SOLUK

Çankaya Üniversitesi’nde Türk Dili öğretim elemanlığı görevini sürdüren Kerem Gün’ün ilk kitabı Phoenix’in Elleri çıktı. Otuz şiir, üç deneme ve bir uzun öyküden oluşan kitap anlatı türünde ve 80 sayfa.

Şiirlerini daha çok gündelik yaşamın getirilerinden esinlenerek kaleme alan Gün, gelenekten de faydalanıyor ve bu uğraşı “şiiri yeniden bina etme” olarak niteliyor. Üç yılı aşkın süredir HaberX adlı Internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan yazar, hayatı yakalama çabasının ve zamanı algılamanın kendi edebiyat dünyasını şekillendirdiğini söylüyor.

Şiirlerinde aşk teması üzerinde sıklıkla duran yazarın bazı şiirlerinde insan acılarından ve çıkmazlarından söz ettiğine rastlıyoruz. Özellikle 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’ni anlattığı 03.03 ve insan bilinmezi ve çıkmazlarını konu ettiği ve şarkı sözü olarak tasarlanan Tasma I-II-III adlı şiirlerinde aşk temasının dışına çıkıldığına tanık olabiliyorsunuz. Gelenekten faydalanmanın izlerine rastladığımız Anlat Şehrazat,Muharebe Sonrası Şehrazat ve Devriye şiirlerinde de divan edebiyatının bazı mazmunlarının modernist bir yaklaşımla günümüz şiirine araç ve konu edildiğine tanık olabilirsiniz…

Düzyazılarında deneme üslubunu benimseyen yazar, “Denememeler” adlı bölümü bu tarza bir gönderme yapma amacıyla oluşturmuş. “Sonu Belirsiz Yolculuklar Hep Bizler İçin” ve “Aşka Mektup” adlı denemelerde aşk konusu ele alınırken “Bursa’da Zaman” adlı yazıda bir gezinin bıraktığı coşkuya tanık oluyorsunuz. “Otobüs Pencereleri” adlı uzun öyküde ise sonu pek fazla tahmin edilemeyen bir aşk öyküsüne yer veriyor yazar.

Phoenix’in Elleri, değişik edebî türleri içinde barındırması ve düşmeyen temposuyla bir solukta okunacak bir “ilk deneme”…


myspace layout



Bunlar da "özel istek" üzerine kitaptan gönderilen şiirler... Ben ki şiir sevmeyen biriyimdir, bunları olurken bile büyük zevk aldım ;) Devamını siz düşünün...




ANLAT ŞEHRAZAT

Anlat Şehrazat!
Aşkı, nefreti, acıyı ve hayatı.
Sevginin ikinci yüzünü; zamanı…
Konuş! Konuş ki bir kar tanesinin aritmetiği,
kıskandırsın aşkın kimyasını…

Olur ya bir gün sana “ışık” gelir.
Yalnızlığa alışmak sıradanlık olur.
Bir gün gelir; susarken de yaşarsın,
bambaşka bir kalpte ve hep zorladıkça…

Anlat güzel kadın, nefreti ve hayatı.
Acı veren sessiz harflerin vurgusuyla…
En son söyleyeceğin kelimenin korkusunda;
hisset ateşin tarifsiz sıcaklığını…



MUHAREBE SONRASI ŞEHRAZAT

Seni sevebildiğim müddetçe kılıç salladım.
Anlat Şehrazat, anlat o kadim savaşı…
Aşkın meydan muharebesinde aldığım,
dilden dile dolaşan efsane zaferi…

Siyah gökyüzleri hayal etmedim.
Ölümü her an yanımda taşıyorum…
Hatanın en hassas hattında raks ediyorsun.
Gerdanındaki taşın ağırlığınca kederim var…
Gemilerin direklerine değen rüzgâr benim aşkım…

08 Mayıs 2006

Bomba Haber :)

Hatırlarsanız, TEGV Günüm diye bir yazım var (bkz Arşiv) O günün sonunda birimden arkadaşlar + Eray Agora'ya kahve içmeye gitmiştik, Eray da sağolsun orada hepimize fal bakmıştı :))

O gün benim falımda ban "Sana bir iş teklifi gelecek ama teklif olarak depşl de 2gel yanıma benleberaber çalış" gibilerinden, hiç ummadık bir anda gelecek" demişti...
Evet geldi!!!!!!!!!!!!!!

60. Yıl Anadolu Lİsesinde öğretmenlik yapan bir komşumuz var, Tina, 3-4 sınıfım var ve ben pek Türkçe bilmediğim için kendimi dinletemiyorum ve not verilmeyen bir ders olduğu için de pek umursamıyorlar acaba benle derslere gelir misin? Ben başa çıkamıyorum da" dedi... Ben de neden olmasın dedim, pazartesi günü beraber okula gittik, Müdür Ömer Bey ile görüştük o da olur verdi, beraber derslere girmeye başladık :)) Öğretmen asistanı oldum yaşasıın:))) (asistan öğretmen değil ama :)) ) Haftada 3 gün artık oradayım :))) Dönem sonuna dek beraber derslere gireceğiz!!

:)

07 Mayıs 2006

Doğumgünü Hediyesi

Duygulandığım yazılarpek nadirdir, işte onlardan bir tanesi...
Bazen küçücük bir şey ne kadar mutluluk verebiliyor...
Bizim için önemsiz olan bir şeyler başaları için çok önemli olabiliyor...

Teşekkürler Özlem Bat

DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi. "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum." Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.
Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi. "Benim ikizler acıkmıştır."

Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı. Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.

Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!.. "Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."

"Kim bu adam?" diye sordum. "Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla." Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. "Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.

"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim."

Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi. "Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"

06 Mayıs 2006

Hıdrellez

Hıdrellez bir resimde bu kadar mı güzel anlatılır yaa...

İzmir Büyükşehir Belediyesi 4-5 Mayıs tarihlerinde 'ROMANATEŞİ ŞENLİĞİ' düzenlemişti... Bu onun Afişi idi... Yapanların ellerine sağlık...

Konak Meydanında denk geldim fener alayı öncesi eğlencelere... Çok neşeli bir müzik çalıyordu insanlar göbek atıyordu falan filan...

Aslında Hıdrellez 6 Mayısta kutlanıyormuş :)

Bildiğim kadarıyla Hz Hıdır ve Hz İlyas'ın buluşma günleri Hıdrellez, bahar bayramı :) Denizin ortasında buluşuyorlarmış diye öğrenmiştim, o yüzden o gün deniz kıyısına taşardan veya kalem, kiremit vs ile dilekler çizilir, denize mektupla dilekler atılır... Gül dallına dilediğiniz şeyler konur (çocuksa bebek, eş ise gelin/damat resmi, para ise kırmızı kesede para) veya gül dibine dileğinizi yazdığınız kağıt gömülür...

Babaannem, eskiden, sabah kalkınca saçına gül takar ve bir bardak süt içermiş :)

Ha tabii ki en büyük olay da, gece ateşten atlamak :) :)
Çocukken mahallede kocaman bir ateş yakılırdı, herkes evden sağdan soldan birşeyler getiridi.. Koca koca lastikler yakılırdı ve en az 3 kere atlanırdı o ateşten...
Artık "modernleştık" ya o ateşlere de pek izin verilmiyor :((

Artık neye karışacaklarını şaşırdılar....

Kep törenine yasak geldi!

'Kep töreni ne geleneğimizde ne yasalarda var' diyen Konak Kaymakamı yasak kararı aldı! İlçe Milli Eğitim Müdürü destek verirken, Bakan Çelik'se karşı çıktı



DHA - İZMİR - Kep giyme törenlerinin Türk kültüründe, geleneklerinde ve yasal düzenlemelerde yeri olmadığını belirten Konak Kaymakamı Ali Muhsin Nakiboğlu, ilçedeki ilk ve orta dereceli okullarda bu törenleri yasakladı. Eee, "kültürümüzde olmayan" pek çok şeyi her gün yaşıyoruz ya... Bundan önce metro mu vardı? At arabasına dönüş mü yaşayacağız yani?? Ne de olsa "kültürümüz" " at, avrat, silah" kökenli değil mi?? Ülkemizde de herşey yasal yapılır zaten...

Nakiboğlu imzasıyla Konak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne geçilen ve tüm okullara bildirilmesi istenen yazıda; kep giyme törenlerinin ilk olarak ABD ve Avrupa'daki okullarda yapıldığı, Türkiye'de aynı eğitimi veren okullarda başlayıp yaygınlaştığı öne sürüldü. Ne geleneklerde, ne de resmi kurallar içinde kep giyerek mezuniyet töreni düzenlemesine ilişkin bir düzenleme olmamasına karşın, özellikle son yıllarda ilk ve orta dereceli okullar ara sınıflarda mezuniyet ve kep olmaz ki beyefendiciğim!! ile anasınıflarında dahi ha evet buna katılırım, anasınıfında kep?? Kim nereden mezun oluyor? kep giyme töreni düzenlendiğine dikkat çekildi. Bu öğretim yılından başlanarak kep ve mezuniyet törenlerinin yapılmaması istendi. Tabii devlet okullarına gidenlerin sevinç yaşama hakları yok??!!! Beyefendi, kullandığınız bilgisayar da kravat da Türk menşeyili değil, onları neden kullanıyorsunuz??


Kolejlere izin
Konak Kaymakamı Nakiboğlu, bu tür tören geleneği olan kolejlerin yasak kapsamında olmadığını belirterek, şöyle konuştu: "Benim uyarım Milli Eğitimimize bağlı ilk ve orta dereceli okullarımıza, geleneklerinde böyle bir usul olmayan, üstelik aile bütçelerine de yük getiren, kalıcılığı olmayan kıyafetler çocuklarımıza giydirilmek suretiyle bu törenlerde bu tür görüntülere meydan vermemek açısındandı." Tabii kolejler MEB'e bağlı değil, haklısınız... Bir yasak varsa ya heptir ya hiç... Koleje gidenlerin genelinin mali durumu daha diye, ona göre "esneklik" uygulanmıştır... Kalıcılığı olmayan kıyafet nedir? Biz mezun olurken keplerimizi okul vermişti de! Ha heves edip yeni ciciler alanlar da oldu ama bu bir şart değil... Bizim "Kolej Mezuniyetimiz" okulun bahçesinde, "Üniversite Mezuniyetimizi" ise Asker çocuğu olan bir akadaşımız sayesinde güzel bir Askeri Lokantada yemek yiyerek kutlamış ve ertesi gün tüm Edebiyat fakültesi hep birlikte kep giymiştik, gene üniversitemizin sağladığı kep ve cübbe ile!!!
Konak Milli Eğitim Müdürü Ömer Lütfi Çırak 'yasağa' şöyle destek verdi: "Velilerden yüklüce para toplanarak, beş yıldızlı otellerde yapılan öğrencilerin özel giysiler almak zorunda kaldığı yemekli mezuniyet törenleri var. Bazı okullarda sırf bu törenler için 25-50 bin YTL toplanıyor ve paranın nereye gittiği belli değil. Biz iki yıldır bu törenleri yasaklamıştık." Zorunda???? Mecburiyet mi var??? + "Mezuniyet Töreni" ile "Kep Töreni" ni karıştırmayın lütfen... Her "Mezuniyet" de Kep töreni olmaz, bazen kep töreni okulda olur ve sonasında mezuniyet kutlaması yapılır...


Bakan: Gayet güzeldi
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ise TBMM Başkanı Bülent Arınç ile birlikte 'Büyük Öğrenci Projesi Geleneksel Mezuniyet Töreni'ne katıldıklarını ve öğrencilerin gayet güzel kepleri olduğunu belirtti."Biz kabuktan öze bir türlü geçemedik. Hep şekilde dolaşıyoruz" diyen Çelik, "Hangi gerekçeyle, böyle bir yasaklama kararı getirmiş midir, bilmiyorum. Şimdi Valimizi arayacağım" dedi. Gerçekten Tebrik ediyorum sizi beyefendi...


ha üstüne gelen yorumcu daha da iyi : İzmir'de diploma törenlerinde 'kep giymek yasaklandı'...Zekeriya Beyaz, uygulamaya DESTEK verdi...
Siz de haklısınız Zekeriya bey, paranızı medyada gündemde kalarak kazanıyorsunuz...

İHA - Konuyla ilgili bir açıklama yapan Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, "Bu karar isabetli bir karar. Her şeyden önce bu bir savurganlıktır. 300 milyar dolar borcu olan bir ülkenin her alanda savurgan davranması, hiç de akıllıca bir davranış değildir. Türkiye'nin içinde bulunduğu iktisadi sıkıntıların temelinde, önde gelen 2 konu vardır. Birincisi devlet ve halk savurganlığı, ikincisi de yolsuzluklardır. Dolayısıyla sayın kaymakamı bu tutumundan dolayı kutlamak isterim. Diğer kaymakamlık, belediye ve devletin kurumlarına da örnek olmasını isterim" dedi. Prof. Dr. Beyaz, kep atma törenlerinin bir Hıristiyan adeti olduğu görüşüne de katılmadığını belirterek, "Bu törenlerin kiliseyle falan ilgisinin olduğunu sanmıyorum. Kaldı ki bugün milletler arasında çeşitli alanlarda kültür alışverişi mümkün olmaktadır. Bu dediklerinize aynen katılıyorum... Burada da dini, milli değerleri tahrip edici bir yapı yoktur. Ama bu yolda yapılan her okulda 45-50 milyar masraf gerçekten bir savurganlık, zarar ve ziyandır. Abartmadığınıza emin misiniz?? Ki genelde okul yönetimleri de bu olaylardan kazanç sağlamaktadırlar... Onların önlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Olaya rasyonel açıdan yaklaşmak gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.

03 Mayıs 2006

Pepita Hanımın marifeti

Çevremde 1 tane normal yaratık olmayacak mı yaaa :(
Yok buna gülünür aslında...

Bizim ev halkından Pepita hanımı, myspace layout (valla resim aynen o :) ) geçenlerde bir sabah, kakasını yapması için bahçeye çıkardık, 2 dk sonra hanımedendi içeri girdi, doğru küçük wc ye gitti ve yere kakasını yaptı!!!!

Bizler de epey bir şaşırdık haliyle!!

Buna ne denir şimdi :))))))) Bizlere özenmeye başladı galiba :))) Bahçede yer mi bulamadın be sosisim :P

01 Mayıs 2006

Yeni Blogum

Eveett, zayıflamaya bilinç altında iyice karar vermişim, benkendimden bunu anladım :))
Ve bunu sizlerle paylaşmak için yeni bir blog sayfası daha açtım: http://tombikteyze.blogspot.com/

oradan da görüşmek üzeree

sevgiler ;)

This page is powered by Blogger. Isn't yours?


adopt your own virtual pet!